Çimento ve beton sektörleri, net sıfır karbon hedefine ancak teknoloji ve inovasyonun kaldıraç etkisiyle ulaşabilecek. Alternatif yakıt ve hammaddelerden düşük karbonlu ürünlere, karbon yakalama teknolojilerinden yenilenebilir enerji yatırımlarına kadar tüm çözüm seti, 2050’ye giden dekarbonizasyon yolunda kritik rol oynuyor. Türkiye’de ve dünyada yürütülen büyük ölçekli projeler, sektörün dönüşüm potansiyelini ortaya koyarken, ileri mühendislik, Ar-Ge ve yenilikçi finansman modelleri sürdürülebilir geleceğin kapısını aralıyor.”

Çimento ve beton modern toplumumuzun temel yapı malzemeleridir. Dünyada sudan sonra en çok tüketilen madde olan betonun gelecekte de birçok türdeki yapıda, konut ve alt yapı projelerinde, ticari-endüstriyel yapılarda kullanımı devam edecektir.

Avrupa Yeşil Mutabakatı, çimento sektörünü AB ekonomisi için vazgeçilmez bir endüstri olarak açıkça kabul etmektedir. Çimento ve beton, yenilenebilir enerji altyapısı, düşük karbonlu ulaşım sistemleri ve sürdürülebilir binalar için gerçekten de hayati inşaat malzemeleridir. Karbon nötr ve iklime dirençli bir topluma ulaşmada merkezi bir rol oynayacaklardır.

Avrupa Çimento Birliği (Cembureau) ve GCCA (Küresel Çimento ve Beton Birliği)’in Net Sıfır Yol Haritaları hazırlanmıştır. Bu çalışmalar incelendiğinde; sektörün dekarbonizasyon yolculuğu kapsamında öncelikli olarak 2030’a kadarki süreçte, alternatif hammadde ve alternatif yakıt kullanımının artırılması, sürdürülebilir ürün dönüşümü, termal ve elektrik enerjisi verimliliği ve yenilenebilir enerji yatırımlarına odaklanarak %25’e varan oranlarda azaltım yapabileceği görülmektedir.

2030’dan 2050’ye giden süreçte ise Karbon Yakalama Kullanma Depolama (KYKD) başta olmak üzere, Hidrojen, Oxyfuel gibi ileri teknolojilerin hayata geçmesi ile net sıfır hedefine ulaşmak mümkün olabilecektir. Karbon Yakalama, Kullanma ve Depolama (KYKD) teknolojileri, sektördeki CO2 emisyon azaltımının yaklaşık %40’ını oluşturacaktır.

Alternatif yakıtların (özellikle biyokütle içeren) ve alternatif hammaddelerin kullanılması, çimento endüstrisindeki emisyonların %15 oranında azaltılmasını sağlayacaktır. Düşük karbonlu çimento ürünlerinin pazara sunulması, emisyonlarda %13 oranında ek bir azalma sağlayacaktır. Bu konuda ülkemizde de olumlu bir gelişme yaşandı. 16 Mart 2024 tarihinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı kamu ihale sözleşmelerinde düşük karbon emisyonuna sahip yeşil çimento kullanımının yaygınlaştırılmasına ilişkin tebliğ yayınladı. Bu tebliğe göre 1 Ocak 2025’ten 31 Aralık 2029’a kadar kamu ihalelerindeki çimento alımlarında klinker oranı en fazla %80, 1 Ocak 2030’dan sonra ise en fazla %75 olabilecek. Bu tebliğin sürdürülebilir ürün dönüşümünü hızlandıracağını söyleyebiliriz.

TÜBİTAK tarafından geniş katılımlı bir komite ile hazırlanan Yeşil Büyüme Teknoloji Yol Haritası çalışmasında Çimento Sektöründe öne çıkan teknolojiler belirlendi. Bu çalışmada da Cembureau ve GCCA’in yol haritalarındaki çıktılara paralel konular ve teknolojiler öne çıkmaktadır. Özetle; Klinker, Çimento ve Beton üretiminde enerji verimliliği çözümleri, Klinker üretiminde KYKD gibi ileri teknolojiler ile iklim etkilerinin azaltılması, Beton ve Çimento ürünlerinde optimizasyon ile karbon ayak izinin düşürülmesi öne çıkan başlıklar olarak sıralanabilir.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı liderliğinde EBRD’nin desteği ile hazırlanan, 18 Mart 2024’te lansmanı yapılan, Türkiye Sektörel Düşük Karbonlu Yol Haritaları çalışmasında da 2053 itibariyle Çimento sektörünün %93 civarında azaltım yapabileceği öngörülmüştür. Burada da önemli payın KYKD olacağı ve yapılacak 30 milyar dolarlık toplam yatırımın %90’ını oluşturacağı belirtilmiştir. Yatırımların 2043 yılından sonra hızlanacağı öngörülmüştür.

Tüm bu yol haritaları ve çalışmalar incelendiğinde, ancak ve ancak teknoloji ve inovasyonun kaldıraç etkisi ile 2050 yılında net sıfır karbon hedefinin mümkün olabileceği görülmektedir. Bu hedefin gerçekleşmesi için ileri mühendislik ve teknoloji içeren Ar-Ge çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır.

Dünyada büyük ölçekli şirketlerin yürüttüğü ve Avrupa Ülkelerinin ve/veya Avrupa Birliği Innovation Fund gibi yapıların yüksek oranda hibe vererek desteklediği projelerde ilham verici sonuçlar elde edilmiştir. Bu projelerden en öne çıkanı Norveç’te, çimento üretiminden kaynaklanan CO₂ emisyonlarını büyük ölçüde azaltmak ve net sıfır beton üretimini mümkün kılmak amacıyla hayata geçirilen, Brevik CCS (Karbon Yakalama ve Depolama) projesidir. Yılda yaklaşık 400.000 ton CO2 yakalama kapasitesi bulunan karbon yakalama ünitesi mevcut çimento üretim hattına entegre edildi. Amin bazlı çözücülerle karbon yakalanıyor; CO2 sıvılaştırılıp geçici olarak depolanıyor, ardından Northern Lights konsorsiyumu tarafından Norveç’in batı kıyısındaki terminale taşınıp Kuzey Denizi’nin 2600 m altına enjekte edilerek kalıcı olarak depolanıyor. EvoZero, dünyanın ilk CCS (KYD) tabanlı çimentosu olarak tanıtıldı. Bu ürün, net sıfır beton üretimini sağlıyor ve geleneksel çimentonun dayanım özelliklerinden ödün vermiyor. Proje, Norveç hükümetinin Longship programının bir parçası. Bu program, karbon yakalama, taşıma ve depolama için Avrupa’daki ilk tam değer zincirini oluşturmayı hedefliyor. Toplam maliyet yaklaşık 3,4 milyar USD, bunun 2,1 milyar USD’si devlet tarafından karşılandı. Taşıma ve depolama için Northern Lights (Equinor, Shell, TotalEnergies ortaklığı) görev alıyor.

Bu projeye benzer büyük ölçekli başka projeler de halen yürütülmektedir. Karbonun yakalandıktan sonra depolanması yerine, kullanılarak başka bir ürüne dönüştürülmesi de çok kabul gören fikirlerden birisidir. Bu düşünceyle yakalanan karbonun; içecek endüstrisinde kullanımı, başka yapı malzemelerinin üretiminde kullanımı, taze betonun içerisine enjekte edilmesi, başka kimyasalların üretiminde kullanımı (amonyak, etanol, metanol v.b.), mikroalg üretiminde kullanımı gibi çok değişik fikirler geliştirilmiş ve projelendirilmiştir.

Bu noktada, çimento ve beton sektörünün geleceği teknoloji ve inovasyonun gücüne bağlıdır. Net sıfır karbon hedefine ulaşmak, yalnızca geleneksel yöntemlerle değil, ileri mühendislik çözümleri ve Ar-Ge yatırımlarıyla mümkün olacaktır. Karbon yakalama, kullanma ve depolama teknolojilerinden hidrojen ve oxyfuel sistemlerine, düşük karbonlu ürünlerden döngüsel ekonomi uygulamalarına kadar her adım, sektörün dönüşümünde kritik rol oynayacaktır. Bugün atılacak cesur adımlar, yarının sürdürülebilir şehirlerini ve altyapılarını inşa edecek; maliyet engelleri ise yenilikçi finansman modelleri ve küresel iş birlikleriyle aşılacaktır. Teknoloji ve inovasyon sayesinde, çimento ve beton yalnızca yapı malzemesi değil, iklim nötr bir dünyanın temel taşı olacaktır.